Dudakların Cengi
(documentation + two texts, from 2018-2020)





Excerpts from Journal of an Insomniac Lubunya
(Cold Cuts Mag. #2, 2021)

“There are two heartlines to this narrative.




The first arises from the performance nights. How they produce the space in which a queer body experiments, or where a queer body is disentangled from a language that tries to stabilize all bodies.





The second line comes from last year’s Pride march, and how the march itself revealed that the coordinates of time and space in which everybody is asked to exist in, or everybody is convinced that they exist in, are not singular. ...





[W]hat the two heartlines create are continuous, naughty, ever revolving spaces of possibility.

They render the queer uncatchable.”






“Dudakların Cengi, which may be translated as the epic war of the lips (though this is falteringly unfulfilling as any move between languages), is the name of the first event series that has grown over the past two years and forged the path for various others.
(...)

The rules of her game were not perfection, but simply to allow yourself to take whatever disposition of gender, sensuality, and transitory identity your body fancied in the moment. (...)



A night could only end with a group performance.  



After this finalé, the coats would be drawn over sweat-drenched combinations of lace, latex, and leather, while the enormous shades were pulled over magnificently elaborate eye make ups. As the outside world set up to continue living their perceived-to-be inevitable real, arm-in-arm, we would leave the club,
an insurgent embodiment,
awaiting to take over.”  



 





(Kaos GL #165-166, 2019)


“Akışkanlığı benimseyen düşleyişlerimi değil de onlara doğru hareket etme sürecini ifade etmek için bir tanımlama yapmam gerekirse, bu sürece ‘özgürleşme’ diyebilirim. (...)

Hissetme ve deneme dürtüleriyle bezeli, kendi kendisini akışkan bir süreç içerisinde sürekli keşfeden, gücünü var oluşunda bulan, yani başkalarını yok etmeye ihtiyaç duymayan, üretken ve hareketli bir insanlığın ne olabileceğine doğru bir arayış bu özgürleşme.”


“Bu tehditkar havanın tam ortasında yaratılıyor Dudakların Cengi ve bu sebepledir ki gecenin aylık mekanı olan Ren Bar’a varıncaya dek kocaman kocaman gözlükler edepsiz göz makyajlarını gizliyor, kalın kalın paltolar frapan elbiselerin etrafına birer kalkan geriyor. Lubunyalar mekana genelde bir başlarına gelmiyor; Ren’in bulunduğu apartmanın alt kapısına küçük gruplar halinde ulaşılıyor. Bu kapıdan geçtiğiniz anda çıkan gözlükler, saçılan paltolar ile fiziksel bir dönüşüm yaşandığı gibi, ruhumuza işleyen korku da yerini güven hissiyatına bırakmaya başlıyor.

Ren Bar ile sokakların geri kalanı arasında çizilen sınır her ne kadar geçirgen olsa da mekanı evrensel, tekil gerçeklik olarak belirlenmiş olan ulus devletçi kapitalist yapının dışında bir yerlerde konumlandırıyor. Örneğin, ‘benden olmayan’ olarak nitelediklerini ötekileştirerek değer bulmayı öğreten bir sistemin içerisinde, birlikte üretmeyi ve kendi olma hallerimizden değer bulma olasılığını sunuyor performans geceleri. Bireyin kendini özelleştirerek tanımladığı ve tekilleştikçe üretkenliğinin geliştiğini düşündüren bir sistemde, ‘bugün böyle, yarın şöyle ol; oh ne güzel,’ ‘sahnede ne hissedersen yaşa, biz seni zaten öyle severiz,’ diyebiliyor.”





Wet with desire, 
indulging the utopia,
calling out to all: 

“come on in; the water is, oh so good!